Ankara – 05.01.2017 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 2015 yılında yüzde 9,1 büyüyen tarım sektörünün, 2016 yılının Ocak-Eylül döneminde yüzde 6,2 küçüldüğünü bildirerek, “tarımdaki küçülme, üretimdeki düşüşünden kaynaklanmadı. Tahıl hariç, hem bitkisel üretim de hem hayvansal üretimdeki artış devam etti. Küçülmenin nedeni üretici fiyatlarının düşmesidir” dedi.
Bayraktar, Birlik Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, tarımda 2016 yılını değerlendirdi, 2017 yılından beklentilere yer verdi. Bilindiği gibi stratejik sektörlerin en başında gelen tarımın, tarih boyunca insanoğlu için her zaman hayatiyetini koruduğunu belirten Bayraktar, insanın en temel ihtiyacı olan besine ulaşmanın son yıllarda gittikçe daha pahalı ve zor hale gelmeye başladığını bildirdi.
İşte bu ortamda, Türk tarımının da gerçekleştirdiği üretim, sağladığı istihdam, ihracatla ülke ekonomisindeki önemini koruduğuna dikkati çeken Bayraktar, şunları söyledi:
“2016 Eylül ayı sonu itibarıyla son bir yılda tarımın gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı, 2015’deki gibi yüzde 7,5 düzeyinde gerçekleşti. 2015’te yüzde 9,1 büyüyen tarım sektörü, bu yılın Ocak-Eylül döneminde yüzde 6,2 reel küçülme yaşadı.
Burada dikkat çekici olan küçülmenin kaynağıdır. Tarımdaki küçülmenin temel nedeni, ihracatta yaşanan tıkanmalar ve çoğunlukla ihracattan kaynaklı iç piyasada görülen arz-talep dengesizliğinin üretici ürün fiyatlarını düşürmesi olarak görünüyor.
Üretici fiyatları düşünce, toplam tarımsal hasıla da reel olarak azaldı. Küçülme, tarımdaki üretim düşüşünden kaynaklanmadı. Tahıl hariç, hem bitkisel üretim de hem hayvansal üretimdeki artış devam etti. Yaş çay dahil 113,7 milyon ton olan toplam bitkisel üretim miktarı, 2016 yılında yüzde 1,8 artarak 115,8 milyon tona çıktı. Üretim, 2016 yılında, tahılda yüzde 8,7 azalırken, meyvelerde yüzde 6,8, sebzelerde yüzde 2,4, tahıl hariç diğer bitkisel ürünlerde yüzde 13,1 arttı.
2016 yılında, 2015 yılına göre, tahıl ve diğer bitkisel ürünlerin üretim miktarı 65,1 milyon tondan 65,2 milyon tona yükseldi. Bu grup içinde yer alan tahıl üretimi ise 38,6 milyon tondan 35,3 milyon tona geriledi. Tahıl, meyve, sebze dışındaki diğer bitkisel ürünlerde üretim, 26,4 milyon tondan 29,9 milyon tona çıktı.
Meyve üretimi 17,8 milyon tondan 19 milyon tona, sebze üretimi 29,6 milyon tondan 30,3 milyon tona yükseldi. Sebze üretimi ilk kez 30 milyon tonu geçti; hem sebzede hem de meyve üretiminde rekor kırıldı.
TÜİK’in verilerine göre, ülkemizde, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı 2016 yılında, 2015 yılına göre artmıştır. 2015’de 14 milyon 128 bin olan büyükbaş hayvan sayısı, 2016’da ise 14 milyon 324 bin başa çıkmıştır. Yine 2015 yılında 41 milyon 924 bin olan küçükbaş hayvan sayısı 2016’da 44 milyon 34 bin başa yükselmiştir. Hayvancılıkta da üretim artışı özellikle süt, kırmızı et ve yumurtada sürdü. Sanayiye aktarılan süt miktarı 2016 yılı Ocak-Ekim döneminde 7,5 milyon tondan 7,8 milyon tona çıktı.
Aynı dönemde yumurta üretimi 13,9 milyar adetten 14,9 milyar adede yükseldi. Yine 2016 Ocak-Ekim döneminde, tavuk eti üretimi 1 milyon 598 bin tondan 1 milyon 567 bin tona indi. 2016 Ocak-Eylül döneminde kırmızı et üretimi ise 853 bin tondan 902 bin tona yükseldi. Görüldüğü gibi miktar olarak üretimde bir gerileme olmadı. Buna karşın, üretici fiyatlarındaki düşüş nedeniyle tarımın milli gelire katkısında azalma ve tarımda bir küçülme yaşandı. Nitekim genel tüketici enflasyonunun 2016 Kasım ayı itibarıyla yıllık yüzde 7, Aralık ayı itibarıyla yıllık yüzde 8,53 olduğu bir ortamda tarımda üretici enflasyonu sıfırın altına indi. Tarımda üretici fiyatları, 2016 Kasım ayında yüzde 1,85, Kasım ayı itibarıyla yıllık bazda yüzde 0,82 geriledi. Bu durum doğrudan tarımdaki hasılaya da yansıdı.”
-“Üretici-market fiyat farkı kapatılamadı, zincir kırılamadı”-
2016 yılı Aralık ayı sonunda, 2015 yılı Aralık ayı sonuna göre üreticide 34 ürünün 16’sında fiyat artışı, 18’inde ise fiyat düşüşü, marketlerde 38 ürünün 24’ünde fiyatlarda artma, 14’ünde azalma olduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:
“Çiftçimizin ürettiği ürünlerin yarıdan fazlasının fiyatı son bir yılda azaldı. Üreticimizin bin bir emekle ürettiği ürünlerin, genel tüketici enflasyonundan az artması, hatta bir önceki seneye göre gerilemesi, çiftçimizi olağanüstü zor durumda bırakmaktadır. Ayrıca üretici ile tüketici arasındaki fiyat farkı bir türlü kapatılamamaktadır. Aradaki zincir bir türlü kırılamamıştır.
En son 2016 yılı Aralık ayında, üretici ve market arasındaki fiyat farkı, kuru kayısıda yüzde 398, portakalda yüzde 357, elmada yüzde 304, kuru soğanda yüzde 262, sütte yüzde 243, marulda yüzde 242, kuru üzümde yüzde 240, kuru incirde yüzde 219, mandalinada yüzde 212 ve maydanozda yüzde 209 oldu.
Aralık ayında kuru kayısı 5 kat, portakal 4,6 kat, elma 4 kat, kuru soğan 3,6 kat, süt, marul ve kuru üzüm 3,4 kat, kuru incir 3,2 kat, mandalina ve maydanoz ise 3,1 kat fazlaya tüketiciye satıldı.
Bugün üreticide 6 lira olan kuru kayısı markette 29 lira 90 kuruş, 52 kuruş olan portakal 2 lira 35 kuruş, 67 kuruş olan elma 2 lira 70 kuruş, 33 kuruş olan kuru soğan 1 lira 18 kuruş, 1 lira 4 kuruş olan süt 3 lira 57 kuruş, 76 kuruş olan marul 2 lira 60 kuruş, 3 lira 70 kuruş olan kuru üzüm 12 lira 58 kuruş, 6 lira 50 kuruş olan kuru incir 20 lira 72 kuruş, 72 kuruş olan mandalina 2 lira 23 kuruş, 33 kuruş olan maydanoz 1 lira 2 kuruştur.
Bunun uzun süre devam etmesi halinde çiftçimizin üretimden kopmasına neden olacağı açıktır. Çiftçi de istikrarlı bir gelir elde etmeli, tüketici de makul fiyatlarla ürün tüketebilmelidir. Görünen o ki 2016 yılında da tüketicimiz, üretici fiyatlarının çok üzerinde bir bedelle ürün alabilmiş, istediği miktarda ürün tüketememiştir. Mevcut durumdan hem çiftçimiz hem de tüketicimiz mağdur olmuş, aracılar kazanmıştır. Bu düzen değişmelidir.
Bu çerçevede Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi’nin yapacağı çalışmaları önemsiyoruz. Bu komite etkin olarak çalışırsa, tarladan markete olan zincir kırılır, hem üreticinin hem de tüketicinin mağduriyeti önlenir.”
-“Tarım, işsizliği 2,4 puan düşürerek yüzde 11,3’e çekti”-
Tarım sektörü, toplam istihdam içindeki önemini koruduğunu, tarımsal istihdamın, 2015 yılında yüzde 20,6 ve 2016 yılının Eylül ayında yüzde 20,5 olarak gerçekleştiğini belirten Bayraktar, “yine de 2016 yılının Eylül ayında her şeye rağmen tarım, 5 milyon 657 bin kişiye istihdam sağlamıştır. Tarım, işsizliği 2,4 puan düşürerek yüzde 13,7’den yüzde 11,3’e çekmiştir. Unutulmamalıdır ki istihdamdaki ağırlığını hala koruyan tarım sektörü, mevsim şartlarına göre, 4,5-6 milyon arasında değişen çalışanla, Ocak, Şubat, Mart ayları hariç her ay imalat sektöründen daha fazla istihdama ulaşmaktadır” dedi.
-“Beklentimiz Rusya ambargosunun tüm ürünlerde kaldırılmasıdır”-
2014 yılında 18, 2015 yılında 16,8 milyar dolarlık bir gıda tarım ihracatına imkan tanıyan, yılda ortalama 5,5 milyar dolar dış ticaret fazlası veren tarım sektörünün, Rusya ambargosundan ve komşu ülkeler Irak ve Suriye’deki iç karışıklıklardan çok etkilendiğini bildiren Bayraktar, şöyle konuştu:
“Ocak-Kasım döneminde, yaş sebze meyve ihracatında en önemli pazar olan Rusya’ya ihracat yüzde 66,5 azalarak 737,8 milyon dolardan 247 milyon dolara indi. Yaş sebze ve meyvede kayıp 490,8 milyon dolar olmuştur.
Her ne kadar Rusya’nın mandalina, portakal, kayısı, şeftali ve erikte ambargoyu kaldırması bizleri memnun etse de üzüm, domates, elma, lahana, brokoli, salatalık, armut, çilek, soğan, karanfil, tavuk ve hindi etinde yasak devam etmektedir.
Beklentimiz uygulanan ambargonun tüm ürünlerde kaldırılmasıdır.
Kanatlı sektöründe en önemli pazar olan Irak’ta yaşananlar da bu alandaki ihracatı sıkıntıya soktu.
Sonuçta, 2016 yılının Ocak-Kasım döneminde, ihracat yüzde 3,6 gerilemeyle 15 milyar 156 milyon dolardan 14 milyar 607 milyon dolara, ithalat ise yüzde 1,5 azalmayla 10 milyar 160 milyon dolardan 10 milyar 3 milyon dolara indi.
Görüldüğü gibi tarım ve gıda geçen yılın Ocak-Kasım dönemine göre 392 milyon dolar azalsa da 4 milyar 604 milyon dolarlık dış ticaret fazlası vermeye, ekonomiye katkı yapmaya devam etti.”
-Mazot, gübre, tohum, ilaç, elektrik-
Mazot, gübre, tohum, ilaç, elektrik gibi girdilerin tarımın önemli maliyet unsurları olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şöyle devam etti:
“Üretim maliyetlerinin azaltılması, girdi fiyatlarının makul düzeylere çekilmesi gerekmektedir. Yem ve gübrede 2016 yılında KDV’nin sıfırlanması çiftçimiz açısından memnuniyet verici bir gelişme olmuştur.
Henüz rakamlar kesinleşmese de 2015 yılında 9 milyar 971 milyon lira olan tarımsal destek bütçesi, 2016 yılında yüzde 16,8 artarak, 11 milyar 644 milyon liraya çıktı. Bu rakam, 2017 bütçesinde tarıma ayrılan kaynak, yüzde 10,25 artarak 12 milyar 838 milyon liraya yükseldi. Girdi destekleri içinde en önemli payı mazot, gübre destekleri alıyor. Gübre desteği ise 2015’de 819 milyon, 2016’da ise 885 milyon lira, mazot desteği 2015’de 683 milyon, 2016’da 694 milyon lira oldu.
-Gübre-
Gübre kullanımı fiyata göre değişiklik göstermektedir. 2015 yılında 5,5 milyon ton olan gübre tüketiminin 2016’de gübre fiyatlarının azalması sebebiyle bunun üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Önemli bir tarımsal girdi olan gübrede, 2016 yılında fiyatlar, 2015 yılına göre yüzde 17,5 ile yüzde 23,9 arasında geriledi. Gübre fiyatlarında en fazla azalış yüzde 23,9 ile üre gübresinde gerçekleşti. Uluslararası gübre fiyatları, 2013 yılından itibaren gerilemeye başlamış, fiyat düşüşü 2016’ya kadar sürmüştür. Ülkemizde de dünyada yaşanan bu gelişmeler ve yüzde 18 olan KDV’nin sıfırlanması gübre fiyatlarının düşmesine neden olmuştur. Bu üreticimiz açısından son derece olumlu bir karardır. Yalnız 2016’nın son aylarında fiyatlar, döviz kurlarının artışının yanı sıra dünya fiyatlarının da artması nedeniyle yükselme trendine girmiştir.
-Mazot-
Diğer önemli girdi mazottur. Döviz kurlarındaki artış, mazot fiyatlarını yükseltmiştir. Mazot fiyatları, 2016 yılında yüzde 31,6 artarak 3 lira 51 kuruştan 4 lira 62 kuruşa çıkmıştır. Bilindiği üzere mazot bedelinin yaklaşık yüzde 42’sini özel tüketim vergisi (ÖTV) oluşturmaktadır. Buna ilaveten mazotta yüzde 18 katma değer vergisi (KDV) yükü vardır. 2017 yılında mazot fiyatlarının yarısının devlet tarafından karşılanacak olması çiftçimiz lehine fevkalade önemli bir gelişmedir. Karar, çiftçimiz için oldukça memnuniyet vericidir. Hükümetimizin, bu kararıyla son derece isabetli bir uygulamayı başlatacak olması sevindirici bir gelişmedir. Bu durum, üretime olumlu yansıyacaktır.
-Elektrik-
Sulama, seracılık ve hayvancılığın gelişmesiyle tarımda elektrik kullanımı artmıştır. 2015 yılında tarımsal sulama abone grubundan elektrik alan üretici bir kilovatsaat (kWh) elektrik enerjisi için yüzde 1 Enerji Fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV dahil 33,15 kuruş ödüyordu. Üreticinin 2016 yılında birim fiyat için ödediği tutar, bir önceki yıla göre yüzde 7,5 artışla 2016 yılında 35,63 kuruş olmuştur.
2015 yılı sonunda Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından alınan kararla birlikte seralar tarımsal sulama abone grubuna dahil edilmiştir. Ancak, hayvancılık işletmelerine tarımsal üretim faaliyetlerinin yapıldığı yerler olmasına karşın en yüksek tarife olan ticarethane abone grubundan elektrik verilmektedir. Hayvansal üretimde elektrik fiyatı kilovatsaatte (kWh) 40,51 kuruştur. Üreticilerimizi yakından ilgilendiren bir diğer husus da elektrik borcu bulunan üreticilerimizin desteklerine konan blokelerdir. Elektrik şirketlerinin alacağı üreticiye ödenecek olan desteklerden kesilmektedir.
Ülkemizde son 10 yılda sertifikalı tohum üretimimiz yüzde 142 oranında artarak 2015 yılında 896 bin tona ulaşmıştır. Bu durum ülkemizde kaliteli ve verimi yüksek sertifikalı tohumlukların kullanımının her geçen gün ülkemizde yaygınlaştığını göstermektedir. TÜİK verilerine göre, 2015 yılında 26 bin ton olan tohum ihracatı, 2016 yılının Ocak-Kasım döneminde 51 bin tona çıkmıştır. Tohum ithalatı ise 2015 yılında 56 bin ton iken 2016 yılının Ocak-Kasım döneminde 45 bin ton olmuştur.
Ülkemiz tohum ithalatına 2015 yılında yaklaşık 196 milyon dolar, 2016 yılının Ocak-Kasım döneminde ise 178,8 milyon dolar ödenmiştir. İhracat, 2015 yılında, 102 milyon dolar, 2016 yılın Ocak-Kasım döneminde 132,5 milyon dolar olmuştur.”
-Kredi-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, 2016 Eylül ayı itibarıyla, tarım ve balıkçılık sektörüne kullandırılan 58,9 milyar lira olan nakdi kredi miktarının, geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 16,3 artışla 68,5 milyar liraya ulaştığına dikkati çeken Bayraktar, “68,5 milyar liralık kredinin, 48,0 milyar lirası kamu bankaları tarafından, 8,6 milyar lirası yerli özel bankalar, 11,9 milyar lirası ise yabancı bankalar tarafından kullandırıldı. Tarım Kredi Kooperatiflerinin kullandırdığı kredi miktarı ise 2016 yılı Haziran ayı itibariyle yaklaşık 7 milyar liraya ulaştı. 2016 yılında tarım ve balıkçılık sektörüne verilen toplam 68 milyar 549 milyon liralık kredinin, 20 milyar 492 milyon lirası, bir diğer ifadeyle yüzde 30’u yerli özel ve yabancı bankalar tarafından kullandırılmıştır” dedi.
-2017 yılı beklentileri-
Bayraktar, basın toplantısında, üreticinin, çiftçinin 2017 yılı beklentilerine de yer verdi. Üreticinin en önemli sorunlarından birinin fiyat ve gelir istikrarsızlığı olduğunu belirten Bayraktar, şunları söyledi:
“Ekonomik örgütlenme güçlü olmayınca tarımda üretim planlaması yapılamamakta, pazarlama sorunları çözülememekte, üretici fiyatlarında fiyat ve dolayısıyla üreticide gelir istikrarı sağlanamamaktadır.
Bu örgütler, gelişmiş ülkelerde örneklerini gördüğümüz gibi planlı ve talebe uygun üretim yapılmasını sağlamalı, soğuk hava zinciriyle ürünü korumalı, lisanslı depolarda ürünü depolamalı, piyasa ihtiyacına göre ürün sunmalı, böylece aşırı fiyat dalgalanmalarının ve talebin üzerinde üretim yapılmasının önüne geçmelidir.
Bütün bunlar yapılamadığı için, çiftçimiz ekeceği ürün hakkında doğru karar verememektedir. Bir sene bir ürün para edince o ürüne yönelen çiftçimiz, talebin üzerinde üretim nedeniyle fiyatlar düşünce o üründen kaçmakta, başka ürüne yönelmektedir. Çiftçimizin üretimden kaçtığı üründe üretim azalınca bu kez fiyatlar yükselmektedir. Bu kısır döngüyü çiftçimiz kıramamaktadır.
Ayrıca, örgütlenme yetersizliği nedeniyle, üretici ile tüketici arasında, tarla ile market arasında büyük fiyat farklılıkları oluşmakta, belirttiğimiz gibi tarladan markete ürün fiyatları 5-6 kata kadar artmaktadır.
-“İşin mali büyüklüğü üretici birliklerinin gücünü aşmaktadır”-
İşin mali büyüklüğü üretici birliklerinin gücünü de aşmaktadır. Bu yapı düzelene kadar, Toprak Mahsulleri Ofisi garantörlüğünde üretici birlikleri devreye girmeli, alım yapmalı, piyasayı düzenlemelidir. Ofis, kiraladığı veya inşa ettiği depoları üretici birliklerine tahsis etmelidir. Üreticiyi tarlada tutmak istiyorsak bu sorunu çözmeliyiz. Bunun başka yolu yoktur. Hükümetimizin başlatacağı havza bazlı üretim modeli de planlı üretimin ilk adımı olacaktır. Planlı bir üretim yapıldığında, üretici gelir, ürünler fiyat istikrarına kavuşacaktır. Gübre kullanımının sürdürülebilirliği için gübre fiyatlarının makul seviyelerde olması gerekmektedir. Fiyatlarındaki yüksek artış, gübre kullanımının azalmasına ve dolayısıyla verimin düşmesine neden olmaktadır.
-Elektrik borçlarının desteklerden kesilmesiyle ilgili uygulama kaldırılmalıdır-
Birim fiyatın düşürülmesi bakımından; elektrikte uygulanmakta olan pay ve fonlar ile yüzde 18 KDV, tarımda kullanılan elektrikte gübrede olduğu kaldırılmalıdır. Hayvancılık işletmelerimizin indirimli tarifeden elektrik almaları sağlanmalıdır. lektrik borçlarının desteklerden kesilmesiyle ilgili uygulama kaldırılmalıdır. Özellikle sertifikalı tohumluğun zamanında ve uygun bir fiyatla çiftçimize ulaştırılması tarımsal üretimin artırılması açısından önemlidir. İthalat değerinde en çok paya sahip olan sebze tohumluğu başta olmak üzere tohumlukta dışa bağımlılık azaltılmalı, yeni çeşit geliştirmek için Ar-Ge çalışmalarına hız verilmelidir. Sebze tohumluk ve fidelerinde uygulanmakta olan KDV de diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmelidir. Son yıllarda çiftçilerimiz sürekli afetlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Afetler nedeniyle yeterli geliri elde edemeyen çiftçilerimiz, kullanmış olduğu kredilerin geri ödemelerini de yapamamıştır.”
-Borçlanın ertelenmesine ilişkin kararname-
Bayraktar, üretimin devamı için Türkiye genelinde 1 Ocak 2016-31 Aralık 2016 tarihleri arasında meydana gelen tabii afetlerde ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri ve seraları en az yüzde 30 oranında zarar gören Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan düşük faizli kredi kapsamındaki borçlarının yüzde 3 faiz tahakkuk ettirilmek suretiyle 1 yıl ertelendiğini, borçların ertelenmesine ilişkin kararnameden üreticilerin önemli bir kısmının faydalanamadığını bildirdi.
Ertelemenin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından kullandırılan düşük faizli krediler için geçerli olduğuna dikkati çeken Bayraktar; “Ziraat Bankası’ndan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kredi alan ancak ürünlerini tarım sigortası yaptıramadığı için düşük faizli kredi kullanamayan üreticilerimiz ile 2016 yılında diğer bankalardan kredi kullanan üreticilerimiz erteleme kararından yararlanamamıştır” dedi.
-Buğdayda kuraklık verim sigortası-
Tarım sigortalarında sigorta yaptıran üretici sayısı artmakla birlikte henüz istenilen düzeye gelinemediğine dikkati çeken Bayraktar, şöyle konuştu:
“Ülkemizde Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı toplam alan dikkate alındığında sigortalanma oranı hala yüzde 13’dür. 2017 yılında, 81 ilin tamamında kuru tarım alanlarında ekili buğday ürününün kuraklık verim sigortası kapsamına alınacak olması önemli bir karardır. Bugüne kadar tarım sigortalarında kuraklık gibi ülkemiz ve çiftçimiz için çok önemli riskin kapsamda olmaması büyük bir sorundu. Bu eksiklik, Birliğimizin de girişimleriyle giderildi. Buğday ürününde uygulanacak ilçe bazlı kuraklık verim sigortasının prim tutarının yüzde 60’ını devlet ödeyecek. Kuraklık sigortası kapsamında belirtilen riskler nedeniyle yüzde 30 ve üzerinde zarar gören çiftçilerimiz tazminat alacaklar.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvan hırsızlığı, açık ve yarı açık sistemde yetiştirilen kümes hayvanları ölümleri sigorta kapsamına alındı.
Meyve ağaçları ve asmaların kendileri ve fidanları, kirazda yağmur riski de sigorta kapsamına girdi.
Devlet destekli tarım sigortasının kapsamı genişletilirken prim miktarları çiftçinin ödeyeceği düzeyde tutulmalıdır.
Tarımın önemli yapısal sorunlarından biri de tarım arazilerimizin, miras hukukundan kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle, çok parçalı ve dağınık yapısıdır. Bizim de sonuna kadar desteklediğimiz Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu yürürlüktedir. Burada bir an önce uygulama hızlandırılmalıdır.
Bundan sonra arazilerini büyütmek isteyen ehil mirasçılara faizsiz kredi desteği uygulaması başlatılmalı, yine arazilerini birleştirmek suretiyle işletmelerini büyütmek isteyen çiftçilerimiz desteklenmelidir.
-Verimli tarım arazilerinin korunması-
Verimli tarım arazilerinin korunması çok önemlidir. Ülke olarak tarım arazilerimizi iyi koruduğumuzu söyleyemeyiz. 1990 yılından bu yana 4 milyon hektarın üzerinde tarım alanı kaybettik. Bu dönemde nüfusumuz Yunanistan’ın iki katı, 23 milyon artarken, Yunanistan’ın tarım topraklarının 1,5 katı alan tarım dışına çıkarıldı. Kişi başına tarım alanımız 4,9 dekardan 3 dekara indi.
İllerde Toprak Koruma Kurullarının, tarım arazilerini korumada çok iyi görev yaptığını söylemek mümkün değil. Toprağın esas sahibi olan Ziraat Odaları, bazı yerlerde bu kurullardan çıkarılmaya çalışılıyor. Mevzuatta bulunan kamu yararı kavramı, arazileri tarım dışına çıkarmada keyfi olarak kullanılabiliyor.
Bu açıdan, 184 tane ovanın SİT alanı olarak ilan edileceğinin açıklanması çok önemli, hayati bir olaydır. Bunu destekliyoruz. Bakanlar Kurulu’ndan kısa bir sürede çıkacağını ümit ediyoruz. Tarım topraklarını korumanın başka yolu da yok.
Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığımızın yılda 1 milyon hektar toplulaştırma hedefini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu çalışmalar hızla tamamlanmalı, en kısa zamanda kalan 9 milyon hektar alandaki toplulaştırma çalışmaları bitirilmelidir.”
-Sulama-
Bu çalışmaların tamamlanmasının sulama yatırımlarının da maliyetini azaltacağını vurgulayan Bayraktar, “Ülkemizde 8,5 milyon hektar teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek tarım arazilerimizin halen 2,23 milyon hektarını gerekli sulama altyapı yatırımları tamamlanmadığı için sulanamamaktadır. Bu alan, İsrail’den daha büyük bir alana karşılık gelmektedir. GAP, KOP, DAP gibi büyük sulama yatırımlarını da içeren projelerinin bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Ülkemiz, sulama yatırımlarını tamamlayamadığı için 4,1 milyon hektarın üzerinde, Hollanda kadar bir alanı nadasa bırakmak zorunda kalmaktadır. Ayrıca önemli su kayıplarına neden olan ekonomik ömrünü tamamlamış sulama yatırımları acilen yenilenmeli, yüzde 60’lara varan oranlarda tasarruf sağlayan basınçlı sulama sistemleri yaygınlaştırılmalıdır” dedi.
-Hayvancılık-
Hayvancılıkta et ithalatının ülkeye bir fayda sağlamadığının görüldüğüne dikkati çeken Bayraktar, şunları söyledi:
“Üreticimiz, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilir. Üretim artışı da bu görüşü desteklemektedir.
Ette fiyatların düşmesi, besi hayvanı ve yem maliyetlerine bağlıdır. Maliyetler düşerse et fiyatı da ucuzlar. Yemde KDV’nin 2016 yılında sıfırlanması yerinde bir karar olmuştur. Ülke içi üretim teşviklerine devam ederek besilik dana da dahil her türlü ithalat en kısa zamanda tamamıyla ülke gündeminden çıkarılmalıdır. Çiğ süt tavsiye fiyatı, 2,5 yıl aranın ardından sadece 6 kuruş artışla 1 lira 21 kuruş olarak ilan edilmiştir. Bilindiği üzere 1 lira 15 kuruşluk brüt tavsiye fiyatı bile birçok yerde uygulanmamış, 1 liranın altında fiyatla süt satılmıştır. Üreticilerin yem giderlerinin fiyatları zamlanırken, tüketici enflasyonu, marketteki süt ve süt ürünleri fiyatları artarken çiğ süt fiyatlarının bu seviyelerde kalması, kabul edilebilir bir durum değildir.
Bunun yanı sıra, bazı firmaların çeşitli gerekçelerle 3-4 aydır üreticilerin süt bedellerini ödememesi önemli bir sorundur. Kuruluşuna büyük destek verdiğimiz Et ve Süt Kurumu’nun güçlendirilmesi, ana statüsünde yapılan değişiklikler çerçevesinde kendisine verilen görevleri gerekli kaynaklar ayrılarak yerine getirmesi sağlanmalıdır. Hükümetimizin son yıllarda uygulamış olduğu okul çağındaki çocuklara 200 mililitre süt dağıtımı başarılı bir şekilde yürütülmektedir. Okul çağındaki çocuklara, 2016 yılında olduğu gibi 2017 yılında da kuru üzüm dağıtımı kararı alınması da önemlidir. TZOB olarak, bu programları çok önemsiyor ve atılan bu olumlu adımları destekliyoruz. Bu programlar, her iki sömestri de kapsayacak şekilde genişletilmeli, peynir, yoğurt gibi süt ürünleriyle çeşitlendirilmelidir.
Kırmızı et ihtiyacının karşılanması için küçükbaş hayvancılığı da ağırlık verilmelidir. Hükümetimizin son zamanlarda küçükbaş hayvancılığa verdiği destekleri çok olumlu buluyor ve önemsiyoruz. Desteklerin artarak devam etmesini bekliyoruz. Kanatlı sektörde ülke içi tüketim belli noktalara ulaşmıştır. Sektörün kapasitesi ülke ihtiyacının çok üzerindedir. Sektörün asıl sorunu ihracatta yaşanan tıkanmalardır. Yeni bir ihracat stratejisi belirlenmeli, başta Ortadoğu olmak üzere yakın pazarlara yoğunlaşılmalı, mevcut pazarlarda pazar payını artırıcı tedbirler alınmalıdır. İhracat destekleri artırılmalıdır. Üreticiyi yemde dışa bağımlılıktan kurtaracak, ucuza yem teminini sağlayacak destekler hayata geçirilmelidir.”
Ülke için 2016 yılının çok zor bir yıl olduğunu, 15 Temmuz sürecinin yaşandığını ve milli bir karşı koyuşla bu badirenin atlatıldığını belirten Bayraktar, “hem ülke içinde hem ülke dışında terör mücadelesi yürütüyoruz. Sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Şunu da unutmayalım, milletçe el ele omuz omuza verirsek, birlik ve beraberliğimizi korursak, ülke olarak çözemeyeceğiz hiçbir sorunumuz yoktur. Böyle hareket ettiğimiz takdirde, 2017 yılı çok daha iyi bir yıl olacaktır. Buna yürekten inanıyorum” dedi.
-Sorular-
Bayraktar, bir basın mensubunun “çiftçilere sorunlarını nedenleriyle açıkladınız. Çiftçilere ne önerirsiniz? Ne yapmaları gerekiyor?” şeklindeki sorusunu şöyle yanıtladı:
“Çok önemsediğimiz bir konu var. Siz ne yaparsanız yapın. Hangi desteği verirseniz verin çiftçiyi enforme edemezseniz, bilgiyle kavuşturamazsanız sonuç almanız mümkün değildir. Zaman zaman Ziraat Odaları olarak, ilgili bakanlıklar ve değişik kuruluşlarla çiftçi eğitimleri yapıyoruz ve bu verdiğimiz eğitimlere çiftçimizin daha fazla önem vermesini istiyoruz. Bu eğitimlere katılım çok önemlidir. Çiftçimizi eğitimle buluşturamazsak, üretim ve verimlilik rakamlarını arzu ettiğimiz standarda dünya standartlarına ulaştırma şansımız yoktur.
Örgütlenme çok önemlidir. Biz anayasal meslek kuruluşuyuz. Ekonomik örgüt değiliz. Ekonomik örgütlerin idari ve mali yönden güçlenmesi ve fonksiyonel hale gelmesi çok önemlidir. Bununla alakalı da bir takım tedbirlerin alınması gerektiğini ifade ettik. TMO garantörlüğünde bir takım desteklere, kredilere ihtiyacı var. Zannediyorum bakanlık da bu manada bir çalışma yapıyor. Mali yönden desteklendiğinde, üretici birlikleri alana girdiğinde piyasaya istikrar gelecek. Ama burada üreticimizin örgütlerine biraz daha sahip çıkması lazım. Örgütlerinin arkasında olması lazım. Örgütler desteklendiğinde daha fazla hizmet verecektir.”
-Sertifikasız yerli tohum kullanan üreticiye destek verilmemesi-
TZOB Genel Başkanı, “Tarım Bakanının sertifikalı tohumla ilgili olarak bir açıklaması oldu. ‘Yeni yıldan itibaren kullanmayana destek verilmeyecek’ dedi. Bununla ilgili olarak bakanlıkla görüşmeleriniz oldu mu? Yani destek verilmeyecek derken çiftçi aldığı bütün desteklemelerden mi faydalanamayacak? Yoksa tohumu kullanana ekstra bir teşvik mi geliyor?” şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
“Sertifikalı tohum kullanımını teşvik etmek üzere sertifikasız yerli tohum kullanan üreticiye destek vermeyeceğini ifade etti. Gayet açık ve net. Ama bu bir tartışma konusu. Halkımızın bir kısmı sertifikasız yerli tohum kullanmaktan yana. Yabancı menşeli hibrit tohumları kullanmak istemiyor. Acaba neden? Mesela çok enteresan bir şey söyleyeyim, son günlerde zaman zaman sosyal medyada da paylaşıyorsunuz. Basında da yer alıyor. Sertifikasız yerli tohumdan üretilen buğdaydan yapılan ekmekler kapış kapış gidiyor. Mesela Kastamonu’da siyez buğdayı var. Yerli bir buğday çeşididir bu. Hatta bunu ekşi maya ile mayalıyorlar, gluten seviyesini de aşağıya çekiyorlar. Sağlık açısından biliyorsunuz gluten alerjisi gibi problemler yaratıyor. Şimdi insanlar arasa da yerli çeşit buğdayı da bulamıyor. Bunu bir araştırmak lazım. Halkımızın bir kısmı acaba niçin yerli buğdayı tercih ediyor. Bu konuda bakanlığımızın bir çalışma yapması lazım. Yani niye kullandığına dair halkımızın da bu görüşü alınmalı. İlgili kurum ve kuruluşlarında görüşü alınmalı, masaya yatırılmalıdır.”
“Yerli tohum yok olacak konusunda endişeler ve tartışmalar var” hatırlatması üzerine ve “şunu mu anlamamız gerekiyor. Hükümet yerli tohuma teşvik için açıklamalar yapıyor ancak yerli tohum stoğunda mı bir sorun var? Bakanlıktan bu konuyla ilgili bir davet çağrı aldınız mı” soruları üzerine Bayraktar, “yerli tohum zaten yok oluyor. Sertifikalıysa yok olmaz. Halkımız bu yerli tohumlara bu kadar rağbet ediyorsa burada yerli tohumların ıslahına da biraz önem vermemiz gerekiyor. Yerli tohumları biraz daha geliştirmemiz lazım. Tohumda verimlilik rakamlarını biraz daha yukarıya çıkarmak için ıslah çalışmaları önemli. Buna biraz daha önem vermemiz lazım. Bu konu tartışmaya açılmalı, tarafların görüşleri alınmalı ondan sonra bir sonuca varılmalı diye düşünüyorum.
Yerli tohum kullanan üreticilerimiz var. Değişik ürünlerde sertifikasız olarak kullanıyorlar. ‘Sertifikası olmayanlara destek vermeyeceğim’ diyor. Yani stokla ilgisi yok. ‘Sertifikasız tohuma destek vermeyeceğim’ diyor. Bu konuda bir görüşme yapmadık ama görüşmeyi de düşünüyorum. Açıklama da zaten yeni tartışma konusu oldu. Ama bizden henüz bir görüş alınmadı.”
-Milli Tarım Projesi-
Bayraktar, “hükümetin özellikle Milli Tarım Projesi ile yaptığı açıklamada üretimi artırmak noktasında yapılan teşvik çalışmalarının geri dönüşlerini almaya başladınız mı? Gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerek Başbakan üretim artmadan ülkenin ileriye gidemeyeceğini, özellikle de tarımın geliştirilmesi için Milli Tarım Projesinin ortaya konulduğunu, havzaların belirleneceği, tarım desteklerinin artırılacağı söylendi. Ancak bu açıklanan projeler sektöre talebi artırdı mı?” sorusu üzerine şunları söyledi:
“Üretim alanında çiftçilerimizin maliyeti çok yüksektir. Maliyeti aşağı çekmeden bizim üretimi artırmamız mümkün değildir. Üreticinin 1 liraya ürettiği malı tüketici 5 liraya yiyor. Arada müthiş bir makas var. Burada kazanan üretici de değil tüketici de değil. Bu sisteme de son vermediğimiz takdirde tabii üreticiyi de memnun etmemiz mümkün değil.
En son Mersin’de ve Tarsus’ta büyük bir doğal afet yaşadık. Zaman zaman bunu Türkiye’nin her tarafında yaşıyoruz. Bu da tabii üreticimize fevkalade zararlar veriyor. TARSİM kapsamına giren üretici sayısı da yüzde 13. Orada bir mesafe alamadık. Üreticilerimizi TARSİM’e yeterli miktarda koyabilseydik, hiç olmazsa zararlarının önemli bir kısmını tazmin imkanına sahip olurlardı. Böyle bir şeyde yok. Sadece bir enstrüman kalıyor üreticiyi rahatlatmak için o da borçların yapılandırılması. Yüzde 30 civarında zarar gören üreticilerimizin de borçları yapılandırılıyor. Bunun için bizim bu şartlarda üretim yapan, ki zaman zamanda plansızlıkta olduğu için Havza bazlı destekleme modeline niye önem verdiğimizi söyledik. Plansız üretim de zaman zaman arzı fazlalaştırıyor. Arz talep dengesizliği de yine üreticimizi fiyatlar noktasında piyasa istikrarı noktasında zorluyor ve zarar veriyor üreticimize.
-“Tarım küçülme fiyatla ilgili üretimle ilgili değil”-
Zaten dikkat ederseniz tarımda niye küçülme yaşandı. Fiyattan dolayı, yoksa üretimde bir problem yok. Üretim artışı görünüyor ama fiyat iyi olmadığı için enflasyon rakamları da onu gösteriyor. Üretici rakamları eksi görünüyor. Fiyat üreticinin lehinde gelişmediği için tarımda küçülme görülüyor. Küçülme fiyatla ilgili üretimle ilgili değil.
Biz üretimi artırmak istiyorsak, tarım çok önemli stratejik bir sektör ve dünyada rekabeti korkunç bir sektör. Bizim dünyada rekabet ettiğimiz iki tane üstünlük var. Biri mutlak üstünlük. Dünyanın verdiği ciddi destekler var. Bunlarla Türkiye destekleri veremediği takdirde rekabet edemez. İkincisi mukayeseli üstünlük. Tarımda gelişmiş olan ülkelerin verimlilik rakamları kalite ve standardı yüksek. Bizim bunlarla da rekabet etmemiz gerekiyor. Kaliteyi, verimliliği yukarlara çekmemiz gerekiyor. Bütün bunları yapmamız için muhakkak suretle desteklere ihtiyacımız var. Bizim bunlar olmadan ne üretimi artırmamız mümkün ne de verimliliği artırmamız mümkün.
Bizim de talebimiz üzerine gerçekleştirilen gübre ve yemdeki KDV indirimi önemli. Bu olumlu yansıdı. Yansımadı dememiz mümkün değil. 2017 yılında başlayacak olan mazot desteğini de çok önemsiyoruz. Bir an evvel de başlamasını bekliyoruz. Çünkü mazot fiyatları da artmaya başladı. Üreticimizi de zorluyor ama bunun dışında bakanlığımızdan bir talebimiz daha var. Sulamada kullanılan elektrik fiyatları çok pahalı. Muhakkak surette aşağı çekilmelidir. 2017 yılı için onu da talep ediyoruz. Üreticimiz cazibe suya kavuşamadığı için yer altı sularını pompa ile çekiyor, dünya kadar elektrik parası veriyor. Maliyeti anormal yükseliyor. Ve bu maliyetin altından da kalkamıyor. Dolayısıyla elektrik fiyatlarında da bir ucuzlama bekliyoruz. Planlamayla ilgili çalışmaları önemsiyoruz. Bunlar yapıldığında 2017 yılı daha rahat bir yıl olabilir. Üretim daha fazla artabilir ve bu sektöre de talep çoğalabilir.”
-Yumurta fiyatları, Suudi Arabistan’a tavuk ihracatı-
Şemsi Bayraktar, “yumurta fiyatları ile de bir açıklama alsak sizden. Tane fiyatları 1 liraya yaklaştı. İhracatın özellikle Irak’ta yaşanan kuş gribi noktasında yükseldiği söyleniyor” sorusu üzerinde, “ihracata bağlı olarak bir yükseldi. Ama şuan düştü. Yumurta fiyatları zaten uzun zaman aşağıda seyretti. İhracatta zaman zaman meydana gelen taleplerle zaman zaman bazı fiyatları yükseltiyor ama şuan makul seviyeye geldi. Tavuk fiyatları şuan iyi değil. İhracatta bir tıkanma var. Tavuk üreticilerimiz de halinden çok memnun değil doğrusu. O ihracatta meydana gelen tıkanmalarında açılması için çalışmalarımız devam ediyor. Hatta Suudi Arabistan’a biz tavuk yediremiyoruz. Suudi Arabistan tavuğu başka ülkeden alıyor bizden almıyor. Hangi teşviki vermemiz gerekiyorsa vermemiz lazım. Bizim bu sahaya muhakkak surette açılmamız lazım” dedi.
Bayraktar, “Suudi Arabistan’a neden tavuk yediremiyoruz” şeklindeki soru üzerine de “Bizden daha fazla teşvik veriyorlar. Brezilya’dan alıyor başka ülkelerden alıyor. Bu ülkelerin verdiği destekler fazla olunca rekabet edemiyorsunuz. Bu bölgeye tavuk yediremiyoruz. Bu bölgeye tavuk yedirmemiz lazım” diye konuştu.
Şemsi Bayraktar, “Zam şampiyonu ürünler vardı. Mesela nohut 2016 da bayağı yükselmişti. 2017 de risk gördüğünüz ürünler var mıdır? Doğal afetler çok etkiliyor ürünlerin fiyatlarını” şeklindeki bir soruyu aşağıdaki gibi yanıtladı:
“Bazı ürünlerde yeterli olmadığımız için ithalatçıyız. Dünya piyasalarına bağlı olarak dünya piyasaları yükseliyorsa siz de yüksek maliyette ithalat yapıyorsunuz. Bu yüksek maliyetle yaptığınızın ithalatın sonucudur. Ülke olarak bu doğal afetleri yaşayacağız. Doğal afetlerde arzı yavaşlatabilir. Arz yavaşlayınca da bazı ürünlerin fiyatlarında da yükselmeler olabilir. Piyasaya yeterli oranda mal sevk edemezseniz arzı sağlayamazsanız fiyat yükselir. Fiyatların yükselmesi konusunda doğal afetler bir ithalat maliyetleri iki. Bunlardan dolayı fiyatlarda bir yükselme söz konusu olabilir. Her şeye rağmen bizim bu düzeni değiştirmemiz lazım. Asıl problem burada. Biz bu düzeni değiştirmediğimiz takdirde bizim para kazanamadığımız üretimden tüketici faydalanamayacaktır. Tüketici bunu 2 liraya yesin, 3 liraya yesin niye 5 liraya yesin.
Bununla alakalı yapılan çalışmalar var. Biz buna da katkı sağlıyoruz. İşte bu manda üretici birliklerin fonksiyonel olması piyasaya girmesini önemsiyoruz. Hallerde üretici birliklerine yer verilmesi direk üreticiden tüketiciye satılmasını çok önemsiyoruz Bu ve benzer tedbirler alınmaya çalışılıyor ama bir an evvel hayata geçirilmeli. Üreticiye de yazık oluyor tüketiciye de yazık oluyor. Bu sistemi kıramazsak, bu düzeni değiştiremezsek maalesef bu olumsuzlukları bu ülkede yaşarız.”
Bayraktar, “şuan risk olan bir ürün görüyor musunuz?” şeklindeki soru üzerine, “şuan için bir ürün vermem doğru değil. Spekülasyona neden olurum. Şu an için bir risk görmüyorum ama yine iki nedenle bazı ürünlerde arzdaki yavaşlama fiyat yükselişlerine sebep olabilir” dedi.
Şemsi Bayraktar, “Üretici tüketici fiyatlarını daraltmak için gümrük bakanlığı kimlik sistemi var. Marketlerde başladı. Bu yıl ortalarında da pazarlarda da yaygınlaştırılacak sizce işe yarayacak mı?” sorusu üzerine, şöyle konuştu:
“Kullanılacak enstrümanlardan biri o. Tek başına yaramaz. Çünkü muhakkak surette piyasaya üretici birliklerinin girmesi, bu malı alması ve tüketiciyle buluşturması çok önemli. Siz bunu sağlayamadığınız takdirde üreticiden 1 liraya aldı tüketiciye 5 liraya sattınız. Bunu etikette tüketici görse ne olur? Üreticide 1 lira markette baktın 5 lira. Farkı gördüm. Zaten biliyorum. Tek başına çözüm olur mu? Olmaz. Orada tüketici diyecektir ki ‘yahu ben bunu niye 5 liraya yiyorum kardeşim’. Ama 4 liraya alamaz onu. 5 lirayı verip alacaktır. Mühim olan onu 3 liraya alması. 4 liraya da değil, 5 liraya da değil. Benim 1 liraya ürettiğimi tüketicinin 3 liraya alması önemlidir. Bu mekanizmaları muhakkak surette bu ülkede kurmamız lazım. Bununla ilgili de çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah 2017 yılında bir netice alırız.”