Sayın Hakan Korkut, kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
26 Mart 1959 tarihinde Diyarbakır’da doğdum. ODTÜ İnşaat Mühendisliği ve Anadolu Üniversitesi İşletme bölümlerinde okudum. Bugüne kadar gerek Türkiye’de gerekse Libya, Irak, Afganistan, Sibirya gibi zorlu coğrafyalarda çalıştım. 2000 yılında, önceden üyesi olduğum AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin Ankara ekibini kurdum. Ayrıca 2011 yılında kurulan AKUT Vakfı’nın mütevelli heyet üyesiyim. 3 yıldır sahibi olduğum Hakan Korkut Eğitim ve Danışmanlık şirketinde çalışıyorum. Bekârım, 1 oğlum var.
AKUT’la ilişkiniz nasıl başladı, nasıl ekip lideri olarak seçildiniz?
Hava Kuvvetleri Komutanlığında jet pilotu olarak görev yapan babam Hayri Korkut benim için övünç kaynağı olmuştur. 1997 yılında 3 yaşında olan oğluma aynı duyguları yaşatmak arayışı içindeyken AKUT’la tanıştım. 1999 depremi sonrasında AKUT Ankara ekibini kurdum, o günden bugüne Ekip Liderliği görevini sürdürüyorum.
Ankara zaten devletin merkezi… Burada bir AKUT ekibi kurulmasına neden ihtiyaç duyuldu?
Temel olarak, AKUT Ankara ekibinin kurulması yönündeki ihtiyacın, Ankara’nın Türkiye içerisindeki jeopolitik konumundan kaynaklandığını söyleyebilirim. Öncelikle Ankara’nın merkezî bir noktada olması, bununla birlikte bir sivil toplum kuruluşu olan AKUT’un, gerektiğinde devletin merkez teşkilatlarıyla irtibat ve koordinasyonu sağlaması açısından hem operasyon hem de temsil yetkinliğine sahip bir kadro oluşturulması gerekmiştir.
Bölgenizdeki AKUT ekibinin tarihçesi ve kapasitesi hakkında bilgi verir misiniz?
AKUT Ankara ekibi, derneğin İstanbul ve Antalya’dan sonra 3. operasyonel ekibi olarak 2000 yılında kurulmuştur. Gelinen noktada 100 civarında aktif personeli bulunan ekibimiz; yeni katılımcılarına temel düzey arama-kurtarma ve ilgili konularda eğitim vermektedir.
Ayrıca, icra edilen operasyonları en etkili ve başarılı biçimde yürütebilmek adına teorik ve uygulamalı olarak temel eğitimini başarıyla tamamlamış gönüllüler için enkaz arama-kurtarma, teknik (ip sistemi kullanarak) kurtarma ve arazi arama-kurtarması konularında eğitimlere sürekli olarak devam edilmektedir.
Ekibinizin kuruluşundan bugüne kadarki operasyon istatistiklerini paylaşır mısınız?
AKUT Ankara ekibi olarak bugüne dek 65 operasyon gerçekleştirdik ve bu 65 operasyonun sonucunda 28 insanımızı canlı olarak kurtarma mutluluğuna eriştik. Hayatını kaybetmiş 5 vatandaşımızı bulundukları yerlerden alarak sağlık ekiplerine teslim ettik, 15 canlı hayvanı sağ olarak kurtardık. OSTİM patlamasının ardından bölgedeki çalışmalarda aktif olarak görev aldık ve Kastamonu’da meydana gelen bir orman yangınında, söndürme çalışmalarında İtfaiye ekiplerine destek verdik.
Bölgenizin afet ve acil durumlarla ilgili tarihçesi ve Ankara’nın fiziki ve beşerî özellikleri hakkında bilgi verir misiniz?
Ankara ve çevresi, özellikle son yıllarda gözle görülür biçimde kendini hissettiren iklim değişikliklerin de etkisiyle her türlü olayın meydana gelebileceği bir bölge. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın, Ankara’nın kuzeyinden başlayarak yarattığı tektonik deprem riski, bunun dışında daha küçük bir etkiye sahip olan çöküntü depremlerinin gözlemlenmesi, bahsettiğim gibi son yıllarda özellikle uzun süren ve aşırı yağışlar ile altyapı ve kentleşmedeki sorunlar dolayısıyla meydana gelen sel/su baskını olayları, arazi şartlarında meydana gelen kayıp olayları genel olarak bölgemizin afet ve acil durum profilini oluşturuyor.
İlimizin yüzölçümünün % 13’ü ormanlardan oluşuyor. 5 milyonu aşkın bir nüfusumuz var. Ülkenin en kalabalık 2. Şehriyiz ve yine en çok üniversiteye sahip şehriyiz. Üniversite mezun sayımız ülke ortalamasının iki katıdır. Devletin merkezine sahip olduğumuz gibi ülkenin en önemli üniversiteleri, enerji kaynakları, organize sanayi bölgeleri, ulaşım ağları da ilimiz sınırları içerisinde yer almaktadır.
Bölgenizde en çok ne tür operasyonlara çıkıyorsunuz ve ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Bölgenin özellikleri bağlamında bahsettiğim gibi; deprem veya başka nedenlerden meydana gelen enkaz olayları, sel, arazi koşullarında meydana gelen kayıplar ile teknik bilgi ve beceri gerektiren, ip sistemi kullanılan kurtarma operasyonları, bizim çalışmalarımızın odak noktasını oluşturuyor. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz arama-kurtarma operasyonlarına bakıldığında, kayıp arama operasyonlarının sayıca baskın olduğunu söyleyebiliriz.
Bölgenizde, arama-kurtarma alanında çalışan başka kurumlar, STK’lar, oluşumlar da var. Acil durumlarda aranızdaki koordinasyonu nasıl sağlıyorsunuz?
Konuyla ilgili tüm kamu kurumları ve hatta bu kurumların da bağlı olduğu kurumlar ile aynı şehirdeyiz. Pek tabii ki başka sivil toplum kuruluşları da var. Herhangi bir afet veya acil durumda, olayın türüne göre, ilgili kurum yetkilileriyle görüşmeler yaparak olayın niteliğine ilişkin bilgi alıyor, kendileri talep ettiğinde de bu bilgileri paylaşıyor ve temel amacımız olan hayat kurtarma yolunda birçok operasyonda omuz omuza çalışıyoruz.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz pek çok operasyonda birlikte çalışmış olmamız, süreç içerisinde koordinasyonumuzu kolaylaştırıyor.
Bölgenizdeki özel sektörün, halkın, medyanın ve devlet kurumlarının STK’lara, AKUT’a ve gönüllü hizmetlere yaklaşımlarını değerlendirir misiniz? Bu kurumlardan yeteri kadar destek alabiliyor musunuz?
Sırayla cevaplamam gerekirse; Öncelikle özel sektör malzeme desteği konusunda her zaman destekçimiz oldu. Yurttaşlar ise AKUT’u her ortamda en üst seviyede bağrına basmakta. Sevgi ve saygınlık konusunda bu takdire her zaman layık olmayı görev edindik. Halk AKUT’un tüm sorunlarına çözüm bulabileceğine inanıyor, bilinçlendirme çalışmalarımız ise her platformda çığ gibi büyüyor. Basın ise her zaman en büyük destekçilerimizden…
Maalesef yerel yönetimlerin ve kamu kurumlarının STK’lara kuşkulu bakışını aşmak kolay olmuyor. Devletin Afet ve Acil Durum Yönetimi konusunda en yetkili kuruluşu olan AFAD ile aramızdaki ilişkilerin daha iyi bir seviyeye ulaşabilmesi için çalışmalarımız ve toplantılar devam ediyor. Umarım sonuç her iki taraf içinde olumlu olur.
Her şey 1999 Gölcük depreminde AKUT hariç tüm ülkenin bu felakete hazırlıksız yakalanmasıyla başladı. Başta devlet kurumları olmak üzere, bilinçsiz yapılaşma sürecine katkıda bulunan herkes halkın gözünde değer kaybederken AKUT adı altında toplanan bir grup sosyal bilinç seviyesine ulaşmış insan topluluğu, her şeyi devletten bekleyip elini taşın altına koymayı bile düşünmeyen düşünce yapısını benimsemiş çoğunluk kitle üzerinde yepyeni bir pencere açılmasına neden oldu. Maalesef ki bu topluluğun başarısı, devlet kurumlarının başarısızlığı olarak kabul görüp halk gözünde güçlü devlet modelinin çökmesine neden oldu ve herkes anladı ki bireyler ortak sorunlara karşı birleşip örgütlü olarak mücadele ederse başarılamayacak hiçbir şey yoktu.
Yaşam hakkına saygılı, ülkesini seven, birlikten aldığı güçle menfaatlerini geride bırakıp insanlık için fedakârlıktan kaçınmayan AKUT gönüllüleri, ülke çapında rol model oluşturdular. Devlet kurumlarını tetikleyen bu oluşumun neticesinde bugünlere gelindi. Ülkenin afetlerin oluşumuna engel olunması için bireylerin eğitilmesinden, insanlarımız için ölüm kapanları olarak inşa edilen binaların doğru sistemlerle yenilenmesine ve kaçınılmaz felaketlerdeki deneyimli, eğitimli ve donanımlı arama kurtarma ekiplerinin kurulmasına kadar 15 yıllık bir süreç yaşandı. STK’ların sosyal yaşamda ne kadar önemli olduğu fark edildi ve devlet kurumları STK’ların nefesini enselerinde hissederek çalışmalarını daha büyük bir coşkuyla sürdürdüler, ülkede çok şey değişti.
AKUT’a geri dönecek olursak; Türk halkının desteğiyle imkân ve kabiliyetlerini her geçen gün artıran, gönüllülerden oluşan, ülkenin her köşesine amatör ruh ve fakat profesyonel yaklaşımla ulaşan AKUT ekiplerinin, operasyonları ve sosyal sorumluluk projeleri bazı devlet kurumları tarafından kendileri ile rekabet eden bir kuruluş olarak algılanmasına neden oldu. Amacımız devlet kurumlarının yerine geçmek değil, yetmedikleri noktada onlara destek olmaktır.
Basının bize olan ilgisini, halkımızı bilinçlendirmek ve gerekli desteği sağlamak açısından her zaman yaptığımız işlerle besledik. Hayırsever vatandaşlarımızdan gelen bağışları çok pahalı olan arama kurtarma malzeme ve araçlarına harcarken, devletin bize destek sağlaması gerekirken tam aksi bu malzeme ve araçlara vergi ödemek zorunda bırakılmamıza olan tepkimizi basın sayesinde devlet büyüklerine iletmeye çalıştık. Bir tek bunu başaramadık ama bu bizi yıldırmadı. Her geçen yıl daha hızla ve daha bilinçli olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Gönüllülük esasıyla devam eden bir STK’da İnsan Kaynaklarını nasıl yönetiyorsunuz? Bu disiplini nasıl sağlıyorsunuz?
Gönüllülük AKUT kapısına gelmek ya da gelmemek… Kapıdan içeri girdiğinizde gönüllülüğün anlamı sadece ve sadece çalışmalarınız karşılığında bir menfaatinizin olmaması. Üye kabulü öncesindeki oryantasyon eğitimlerinde de bunu ve lidere mutlak itaat konularını arkadaşlarımıza anlatıyoruz. Ankara ekibimize her yıl yaklaşık 300 kişi başvuruyor bunların üçte biri oryantasyondan sonra verilecek eğitimlere zaman ayıramayacaklarını söyleyerek vazgeçiyor, kalan üçte ikinin yarısına yakını eğitimleri zor buluyor, kalanlar ise eğitimlerini bitirip birimlerimizde görev alıyorlar. 1 yıl ön eğitim, 1 yıl birimlerde çalışma sürecinden sonra istekli olanlar enkaz, teknik kurtarma, doğada arama ve sel operasyon timlerinde görev alabilmek için önce B grubu eğitimlerini, bunda başarılı olanlar ise A grubu eğitimlerini başarıyla tamamlarlarsa operasyonel olma vasfını kazanıyorlar. Yaklaşık 3 yıl süren bu eğitim süreci operasyonlardaki başarılarımızın ve güçlü bir ekip olmamızın anahtarıdır.
Ticari olmayan ve dolayısıyla çalışanların maddi bir çıkarı olmayan bu kurumda işe ve kuruma sadakati, bu eğitimlere sabır göstermeyi ve zaman ayırmayı, emek harcamayı sağlayan unsur sizce nedir?
Cevap çok kısa ve net: İyi bir şeyler yapıyor olmak, faydalı olmak, vermenin almaktan daha erdemli olduğunu fark etmek ve aidiyet duygusu. Ayrıca bu kadar sevilen ve takdir gören kurumumuzun bir parçası olmak da gurur verici…
Gönüllü olmak isteyenlere süreci anlatabilir misiniz?
Ekibimize katılmak isteyen kişilerle öncelikle belirli aralıklarda gerçekleştirdiğimiz tanışma toplantılarında bir araya geliyoruz. Bu toplantıda AKUT’u anlatıyoruz, eğitim programımız ve işleyiş ile ilgili bilgi veriyor, arama-kurtarma operasyonu dışındaki süreçlerin de zaman bağlamında zorlayıcı olduğundan tabii ki bahsediyoruz. Aramıza katılmaya karar veren gönüllülerimiz de ayırabildikleri vakit nispetinde hem ekibimize hem de kendilerine önemli katkılar sağlıyor ve gelişimin yolunu açıyorlar. Bu noktada AKUT’un değerlerini hem ekip içerisinde hem de kendi kişisel yaşamlarında başarıyla yansıtan arkadaşlarımız arasından; kendilerini özellikle geliştirdikleri konular, meslekî bilgi ve deneyimleri ile kişilik özelliklerini dikkate alarak, ihtiyaç olduğu takdirde ilgili birimlerin (departman gibi düşünebilirsiniz) sorumluluğunu kendilerine veriyoruz. Bu aşama itibariyle, öncesinde de ailesinden, iş/okul zamanından ve sosyal hayatından fedakârlık ederek ekibimiz içerisindeki sorumluluklarının bilincinde olan arkadaşlarımızı, “hayat kurtarma” yolundaki ortak motivasyon bir araya getiriyor.
AKUT’ a katılma isteği çok fazla. Kimseyi geri çevirmiyoruz ancak yapılan işin ciddiyeti ve zorluğu karşısında yüzde 5 gibi bir rakam operasyonel olarak devam edebiliyor. Bakış açısı operasyonel olmadan da işin mutfağında çalışmalara katılım sağlanabileceği yönünde gelişme gösterdi ki bu önemli bir detay. Birçok alanda yetişmiş insan gücüne ihtiyacımız var.
Operasyonlara dönecek olursak, bir ihbar geldiğinde operasyona çıkma kararını nasıl ve neye göre alıyorsunuz?
Operasyon kararını etkileyen unsurlar tabii ki meydana gelen olayın niteliği başta olmak üzere pek çok değişkene sahip. Ancak kararın genel olarak; olayın ne olduğuna, kayıp veya tehlike altındaki kişilerin sağ bulunma olasılığına, ekibimizin imkân ve kabiliyetlerine, olay yerine ve bu bölgeye ne kadar sürede intikal edebileceğimize bağlı olduğunu söyleyebilirim.
Kazazedenin sağ bulunma olasılığı yoksa operasyona gitmiyor musunuz?
Her zaman değil…
Özellikle Ege Bölgesindeki ekiplerinizle benzer söyleşiler yaptığımızda “Kaza geçirmiş birinin hayatını kaybetmiş olduğunu bildiğiniz halde onu bulunduğu yerden almaya gider misiniz?” diye sormuştuk ve ekip liderleri “Aynı anda kurtarılmayı bekleyen canlı biri yoksa ve oraya ulaşacak herhangi bir kolluk kuvveti de o an için yoksa elbette gideriz.” Gibi cevaplar vermişlerdi. Siz şimdi tam tersi bir yaklaşım gösteriyorsunuz…
Asla gitmeyiz demiyorum ancak AKUT Ankara ekibinde, Ege bölgesinde hizmet veren Fethiye, Bodrum, Marmaris, Kuşaadası gibi ekiplerimizdeki kadar, bilhassa Su Altı Arama Çıkartma operasyonlarında kullanılacak yeterli sayıda insan gücü ve ekipman yok. Dikkat ederseniz, özellikle su altındaki operasyonlarda arama kurtarma değil, arama çıkartma terimlerini kullanıyoruz çünkü su altında meydana gelen kayıplarda yazık ki kazazedenin kurtarılma yani sağ bulunma olasılığı yok. Dolayısıyla biz Ankara ekibi olarak bu tarz bir operasyona gitmiyoruz. Zaten devletin bu iş için çalışan kadrolu personeli, teknik gücü, imkânı var. Ancak enkazda, doğa kayıplarında, paraşüt kazalarında, trafik kazalarında her zaman yaşam şansı vardır. Orada “48 saat geçmiş, kesin ölmüştür” diyerek gitmeme lüksümüz yok.
Operasyona başlama, yürütme, bitirme ve sonrasındaki süreci bizle paylaşır mısınız?
Öncelikle, bu sorunun cevabını temel arama-kurtarma eğitimlerimizde birden fazla derste verdiğimizi belirtmeliyim. Kısaca anlatmak gerekirse; herhangi bir afet veya acil durumun mağduru, tanığı, mağdur yakını veya resmî kurumlar bizden yardım talep edebilir ya da bunların hiçbirine gerek kalmadan bizler de karşılaştığımız veya belki de televizyonda gördüğümüz bir olay üzerine harekete geçebiliriz. Operasyon kararının alınmasıyla birlikte “çağrı safhası” adını verdiğimiz süreç başlar ve operasyon konusuyla ilgili eğitimlerini üstün performans ile bitirmiş personel, otomatik mesaj sistemi ile operasyon için göreve çağırılır. Ankara merkez yerleşkemizde bir yandan olay türüne göre arama-kurtarma ekipmanı taşıtlarımıza yerleştirilirken diğer yandan olay, olay yeri, yol ve hava durumu başta olmak üzere operasyonu etkileyebilecek bütün unsurlarla ilgili bilgi toplanmaya devam edilir. Ardından bölgeye intikal edilerek olay ve detaylarına bağlı olarak uygun arama-kurtarma teknikleriyle operasyonun fiili safhası yürütülür. Kayıp veya tehlike altındaki kişinin sağ bulunması-çıkarılması, ölü olarak bulunması-çıkarılması veya operasyon konusu kişilere ait herhangi bir iz bulunamamasıyla operasyon sonlandırılabilir. Merkez yerleşkemize dönüş esnasında veya döndükten sonra gerçekleştirdiğimiz operasyon sonu toplantısı (debriefing) ile operasyon tamamen sonlanır ve kayıt altına alınır.
Hoşlanmadığınız bir operasyon türü var mı?
Yardıma ihtiyacı olan kişilere ulaştığımızda hayatlarını kaybetmiş olmaları, operasyon taktik olarak başarılı gerçekleştirilmiş olsa bile hepimizi olumsuz etkiliyor. Buna karşın kayıp, yaralı ve kazazedelere zamanında ulaşarak kendileriyle hayat arasındaki köprü olmanın verdiği hissi tarif etmek de mümkün değil.
Operasyonların ardından personelinizde travma ve benzeri sıkıntılar yaşanıyor mu?
Daha önce sözünü ettiğim temel arama-kurtarma eğitimlerinde afet psikolojisi, travma psikolojisi ve travma sonrası stres bozukluğu konuları, alanında uzman bir psikolog gönüllümüzce işleniyor ve operasyonel olmaya aday olan katılımcılarımız, çalışmaları esnasında sürekli olarak bu yönden de gözlemleniyor. Netice itibariyle herhangi bir operasyona iştirak eden personelimiz; hem operasyonun genel stresine hem de karşılaşabileceği her türlü senaryoya hazır olarak yola çıkıyor. Ancak kişide yine de bir sıkıntı olursa psikolojik destek almasını ve sorunu hızlı ve doğru yöntemlerle çözmesini sağlamaktayız.
Ülkemizde son zamanlarda anlamakta zorlandığımız pek çok sebeple acı kayıplar yaşandı. Deniz bisikletiyle açılıp kaybolan gençlerin, Rumeli Feneri’nde batan bottan kaybolan Suriye’li mültecilerin, Ermenek’teki maden kazasında hayatını kaybeden işçilerin tamamının naaşlarına bile ulaşılamadı. Bir arama-kurtarma uzmanı olarak bu konuları ayrı ayrı değerlendirebilir misiniz? Özellikle sismik araştırma gemileri ile aranan 5 gencin dördünün bedenine niçin ulaşılamadı? Ne yapılmadı yahut ne yapılabilirdi?
Ülkemiz felaket zengini bir ülke. Birçok ülkede kaza olarak nitelendirilen çok basit önlemlerle geçiştirilebilecek olaylar bizde afete dönüşüyor. Sanırım insanımızın hayatına yeterince değer verilmiyor. İnsanlarımızı kaybediyoruz ve maalesef kayıplara tepki gösterebildikçe önlemlerin alınması sağlanabiliyor. Bütün bunları ulus olarak yaşayarak öğreniyoruz ancak bedeli çok ağır oluyor.
Denizde kaybolan gençlerin kurtarılması safhasında üst üste ihmaller söz konusuydu. Denizcilik kurallarını hiçe sayan kaptandan tutun, arama kurtarma helikopteri gönderemeyen sahil güvenliğimize kadar… Olay olduğunda ben de yelken amaçlı denizdeydim. Komşu ülke kurtarma helikopterlerinin geldiğinin, bizim helikopterimizin gelmediğinin duyulması hepimizi üzmüştü. Zamanında müdahalede her zaman başarılı olamıyoruz maalesef ama bunun bedeli kaybolan canlar.
Maden kazalarına müdahale ise çok özel eğitimli ve teknik malzeme donanımı yüksek ekiplerce yapılmalıdır. İyi niyetli olmak müdahale için yeterli değildir. Bu ekiplerin madeni tanıması ya da maden işletmesinin maden galerilerine hâkim olması, saha bilgisi verebilmesi hayati derecede önemlidir. Maden kazaları, o çok pahalı olduğu söylenen tedbirler alınmadığı sürece ölümle sonuçlanmaya mahkûmdur.
Tüm yaşanan talihsizlikler için bilinmesi gereken tek bir cümle var; büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği; “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirler düşünmek lazım. Felaket geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.”
Ülkemizdeki İşçi Sağlığı ve Güvenliği konuları modern dünya standartlarının neresinde?
Dünya standartlarının ne olduğunu öğrenmeye yeni başladık, bu yüzden çok geride olduğumuzu söylemek zor değil. Ancak bu, ortak bilinçle, iyi niyet ve insan hayatının önemini kavrayarak, kararlı devlet politikası ve yetkilendirdiğimiz kişilerin sorumluluklarını bilmeleri sağlanarak çok hızlı şekilde aşılabilecek bir yol.
Diğer AKUT ekipleriyle ne sıklıkta ve ne tür ortak çalışmalar yapıyorsunuz? Hepiniz aynı yetkinlikte misiniz?
AKUT’un her ekibi kendi bölgesinde karşılaştığı yardım taleplerinin niteliği doğrultusunda özel bir uzmanlık geliştirmekle beraber, tabii ki sahip olunan arama-kurtarma teçhizatının mümkün kıldığı kapsamda, gelen herhangi bir talebi geri çevirmeyecek nitelikte personel yetiştirmektedir. Bunun dışında ekipler gerek merkezin organize ettiği ortak eğitimlerde bir araya gelmekte gerekse iki veya daha fazla ekip kendi arasında eğitim organize ederek yetkinliklerini birbirleriyle paylaşmaktadır.
Artık ülke genelinde 35 ekipsiniz… AKUT ekipleri arasında rekabet var mı?
Ekipler arasındaki bir rekabetten ziyade her ekibin kendisiyle yarıştığını açıkça dile getirebilirim. İnsan hayatını doğrudan, açıkça ve somut biçimde etkileyen bir iş yapıyoruz ve bunu gönüllü biçimde yapıyor olmak, bize asla hata yapma lüksü vermiyor. Bu nedenle her bir ekip, kendisini bir önceki günden daha yetkin kılabilmek için var gücüyle çalışıyor.
AKUT, arama kurtarmanın dışında Vakıf, Spor Kulübü, Üniversite Toplulukları, Çocuk Akademisi gibi pek çok farklı kurumsal yapılanmasıyla da hizmetlerini sürdürüyor. Bölgenizde AKUT’un bu tür diğer kurumsal yapılanmalarıyla ne tür projeler gerçekleştiriyorsunuz?
AKUT Kar sporları Ankara Şube Başkanıyım. Kayakçılarımız başarıyla yarışıyorlar. Bölgemizdeki Devlet okullarında ve Özel okullarda çocuklara yönelik çalışmalarımıza seneler öncesinden başladık ve halen sürmekte.
Ekibinizde eksikleriniz, ihtiyaçlarınız nelerdir, AKUT’a katkıda bulunmak isteyen okuyucularımıza ne mesajlar vermek istersiniz?
AKUT bir sivil toplum örgütü… Gönüllü kadroyla profesonel bir iş yapıyoruz. Uluslararası standartarda bu işi yapıyoruz. Ancak Arama Kurtarma çok pahalı bir uğraş. Kişisel malzemelerimizi kendimiz temin ediyoruz, operasyonel malzemeler, bölgeye ulaşmak, arama konusunda gelişmiş teknolojik cihazlar kullanmak, kazazedeye gerekli müdahaleyi yapabilmek ve emniyetli ortama ulaştırabilmekle ilgili başlıklarda sayfalar dolusu malzeme listesi hazırlayabilirim. Bunların hepsi ciddi birer kaynak gerektiriyor. Biz bu kaynağı kurumlara verdiğimiz eğitimlerle ve bağışlarla sağlıyoruz. 3. bir kaynak biçimimiz maalesef yok… Dolayısıyla bağış kısmı çalışmalarımıza devam edebilmemiz için hayati derecede önemli. Fakat ne yazık ki AKUT çoğunlukla deprem olduğunda hatırlanıyor. AKUT’a katkıda bulunmak isteyenler internet sitelerinden bizlere ulaşırlarsa destekleri konusunda seve seve yönlendirme yaparız.
Gençleri zararlı ve faydasız alışkanlıklardan uzak tutmak ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak için STK’lara katılımın ve gönüllülüğü teşvik etmenin önemi ve olumlu etkisi biliniyor. Bir AKUT ekip lideri olarak bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Birçok genç vakitlerini zararlı ortamlarda kimseye fayda sağlamadığı gibi çevreye zarar verecek şekilde geçirirken, STK’larda çalıştıkları konularda bilgi sahibi olan ve bilgi birikimlerini sosyal sorumluluk projelerinde paylaşıp hayatta almanın değil vermenin erdem olduğunu keşfeden gençler, yaşamları boyunca karşılarına çıkan sorunlarla nasıl mücadele edeceklerini bilen bireyler olarak başarılı oluyorlar. Bu sebeple STK’ların öneminin altını çizmek isterim. Gençleri doğru kanallara yönlendirmek, hem kendilerinin hem toplumun geleceği açısından son derece önemli.
4. kez düzenlenen AKUT Beyin fırtınası bu yıl Ankara’da, ekibinizin ev sahipliğinde gerçekleşti. Bu organizasyona nasıl hazırlandınız? Toplam kaç kişiyi ağırladınız? Söylemek istedikleriniz neler?
Beyin Fırtınası toplantıları bizim için son derece önemli. Bu toplantıları 2 yılda bir düzeniyoruz ve bu toplantılarda herkese söz hakkı veriyoruz. Son derece şeffaf bir biçimde AKUT’u geçmişi, bugünü ve yarınıyla birlikte değerlendiriyoruz, yeni fikirlere kulak veriyoruz… Söylediğiniz gibi 4. kez düzenlenen AKUT Beyin Fırtınası bu sene Ankara’da gerçekleştirildi. Öncelikle lojistik ve finans başta olmak üzere organizasyon fonksiyonları etkin biçimde çalıştırıldı ve bu kapsamda her türlü ihtiyaç tespit edilerek teminine yönelik kaynak yaratma çalışması gerçekleştirildi. Farklı ihtiyaçlar için anlaşılan farklı sponsorların da desteğiyle 30’un üzerinde ekibimizden gelen 250 kişiyi iki gün boyunca mümkün olan en iyi şekilde ağırladık. Güzel ve verimli bir organizasyondu.
Başkentte olmanın size yüklediği, tüm AKUT’u temsilen resmî törenlere katılım ve bürokratik konuların takibi gibi sorumluluklarınızın da olduğunu biliyoruz. Bu süreçler hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
Başkentteyiz, bunun sorumluluğunu taşıyoruz, AKUT bayrağımızı gururla dalgalandırıyoruz. Başkentte olmanın, devletin üst kademesiyle ve kurumlarıyla iletişim içinde olmanın ciddiyeti AKUT Ankara yapılanmasında kendini gösteriyor.
Sizi çok etkileyen bir veya birkaç operasyonunuzu, anılarınızı bizle paylaşır mısınız?
Gölcük depreminde yaşanan, enkazın altı kadar dışındaki çaresizliklere şahit olmak, ardından Düzce depremi başta olmak üzere yurt içi ve dışındaki onlarca operasyonun her anında yaşanan dram, her birinde onlarca yaşama dokunmak, kaybolan insanların çaresizliğine tanıklık etmek yardımcı olmak… Saymakla bitmez… Her kurtulan canın önemi bizim için aynıdır.
AKUT sizin için ne ifade ediyor?
AKUT benim için, yaşamdaki olumsuzluklara karşı hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir şeyin engellemesine aldırmadan, içimizdeki güçle imkânsız görünen her şeye karşı dimdik durmak ve mücadele etmektir.
Eklemek istedikleriniz?
Çalışmalarımız çerçevesinde her zaman AKUT, afet ve acil durumlar, gönüllülük ve sosyal sorumluluk konularında var olan bilinci geliştirmeye yönelik adımlar atmaya gayret ediyoruz. Bu bağlamda yönelttiğiniz sorular için teşekkür ederim.
AKUT Ankara Ekip Lideri Hakan KORKUT
AKUT Basın İlişkileri Birimi / Çiğdem TAN