Dış Ticarette duayen isimlerden BHL Danışmanlık Hizmetleri Kurucusu Hakan Akın, global ve yerel ölçekte son konjoktürü bizlerle paylaştı:
Ekonomistlere, iş insanlarına, aklı ticarete ve ekonomiye yatan insanlara sorsanız dünyada yaşanan son ekonomik kriz hangisi diye pek çoğu 2008-2009 yıllarında Amerika’da ev kredilerinin geri ödenmemesine bağlı olarak başlayan ve kısa sürede Avrupa’ya sirayet eden krizi söyleyeceklerdir. Peki bu doğru mu ? Gerçekten son kriz o mu ?
Aşağıda size dünya uluslararası ticaretinin son on yıllık seyrini gösteren bir tablo hazırladım. Tabloda rahatça görüleceği üzere yıllık yaklaşık 2 trilyon seviyesinde bir artış ivmesi yakalamış olan dünya ticareti malum kriz ile beraber 2009 yılında 16 trilyon ABD$’dan birden bire 12 trilyona düştü ve takip eden 1,5 – 2 yıl içerisinde de kendini toparladı.. Yaşanan bu düşüşün çok net, açıklanabilir ve inkâr edilemez bir sebebi var. Ancak benim esas dikkat çekmek istediğim nokta 2011’den sonra olanlar. 2012-2014 arası dünya ticareti CIF bazda (ithalatçı ülkeye maliyet yani nakliye ücreti ve sigorta dahil fiyatla) 18 trilyon ABD$ seviyesinde takılı kaldı. Sebep ne ? Herkesin ağzında bir “durgunluk” lafı. Çarpıcı gelişme 2015 yıl sonu rakamları derlenmeye başlandığında ortaya çıktı ve dünya uluslararası ticareti 2015’te yaklaşık %20’lik düşüş ile 16 trilyona geriledi. Peki bu düşüşün sebebi ne ?
Yıllar | CIF ABD$* | Yıllık değişim % |
2006 | 12246 | |
2007 | 14105 | 13 |
2008 | 16352 | 16 |
2009 | 12601 | -22 |
2010 | 15309 | 21 |
2011 | 18439 | 20 |
2012 | 18600 | 1 |
2013 | 18923 | 1 |
2014 | 19028 | 0.5 |
2015 | 16480 | -13 |
* milyar
Tabloda açıkça görüldüğü gibi sorun 2012 yılında dünya ticaretindeki artışın neredeyse durma derecesine gelmiş olması aslında. Bu kriz dönemi dünyada Euro bölgesi krizi olarak adlandırılır. Bu dönemde Avrupa Birliği’nin parasal birliği, üye ülkelerin borç krizine girmesiyle derinden sarsıldı. Özellikle Yunanistan, İspanya ve İtalya ciddi borçlanmışlardı. Borç sorunu ve buna bağlı yaşanan siyasal sorunlar nedeniyle İtalya, Yunanistan, İspanya, İrlanda ve Portekiz’de hükümetler devrildi. Dünya pazarının neredeyse yarısını oluşturan Avrupa Birliğinde yaşanan bu sorunlar doğal olarak dünya ticaretini son derece olumsuz etkiledi. En büyük müşteri satın almaktan vaz geçince ticaret ister istemez durdu ve nihayetinde ciddi bir düşüş yaşadı. Ekonomistler, krizin 2020lere kadar sürebileceğini ve dünya dış ticaretinin 10-12 trilyon ABD$ seviyesine gerileyebileceğini dile getiriyorlar.
Peki Türkiye’nin durumu ne ? Bildiğiniz gibi Türkiye Gümrük Birliği’nin doğal ve arzulanan sonucu olarak ihracatının %46sını Avrupa Birliğine yapıyor. Buna bağlı olarak Türkiye’nin 2014 yılında 157 milyar ABD$ olan ihracatı 2015 yılında 143 milyara geriledi. 2016 yılı sonu itibariyle bu rakamın 140 milyarın altına inme ihtimali var. Türkiye’nin genel düşüş trendinin aksi yönde bir hareket sergilemesi zor. Yani dünya uluslararası ticareti düştüğü sürece Türkiye’nin ihracatı da düşecektir. Türkiye açısından bu dönemin dikkat çekici bir başka noktası ise ithalatta yaşanan düşüş. Elbette bunun en büyük sebebi, petrol fiyatlarında yaşanan gerileme. Türkiye enerjiye yılda 50 milyar ABD$ öderken bu rakam 30 milyara geriledi. Buna ihracatta yaşanan düşüşe bağlı azalan hammadde ithalatını eklediğimizde toplam ithalatın 2014-2015 yılları arasında 242 milyar ABD$’dan 207 milyara düşüşünün sebebi ortaya çıkar.Yoksa Türkiye daha fazla yerli malı kullanmaya veya ithal ikâmeci bir politika uygulamaya başlamadı. Petrol fiyatlarının yükselmesi ve ihracatın açılması halinde ithalatın artması ve dış ticaret açığının tekrar yükselmesi kaçınılmaz olacaktır.
Özellikle ihracatçı firmalarımızın bu gibi kriz dönemlerinde biraz daha pazar odaklı çalışması, kendi ürünlerinden ziyade pazarın talep ettiği ürünleri pazara sunması, diğer satış şartlarını da bu doğrultuda değerlendirmesi faydalı olacaktır kanaatindeyim. Elbette bu üretici ihracatçılar için oldukça zor hatta bazı ürünlerde imkânsız olabilir. Ama en azından tüccar ihracatçılarımızın bu detayı göz önünde bulundurmalarını önereceğim. Zira, 2006-2008 arası dış ticaret sektöründe faliyete geçen bir işletme ile 2012-2015 döneminde faliyete geçen bir işletmenin strateji kesinlikle aynı olmamalıdır. Dünya ticareti, arz-talep dengesi açısından tamamen tersine dönmüştür.
Çok genel konuşacak olursak, bu değişim, talebi yöneten müşterinin elini müzakere masasında güçlü hale getirmiştir. Bundan on yıl önce Körfez ülkelerine yaptığım seyahatlerde bu zengin ülkelerdeki müşterilerim önce kaliteyi sorgularken son iki yıldır sorgulanan öncelikli konu fiyat haline geldi. Bu nedenle pazar odaklı ürün kararlarının yanı sıra sürdürülebilir ve verimli ihracat faliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi için mümkün olduğunca fiyat rekâbetinin çok fazla yaşanmadığı, siyasi istikrarın sağlanmış olduğu ve komşuları ile sorun yaşamayan net ithalatçı ülkelerin hedef pazarlar olarak belirlenmesinin doğru bir strateji olacağı düşüncesindeyim.
Bulunduğumuz yıllar dünya dış ticaretinin zor yılları. Karamsarlığa kapılmadan bu dönemlerin aynı zamanda en önemli fırsatların doğduğu dönemler olduğunu unutmamalıyız. Bir sonraki yazımda sizlere bu fırsatların neler olabileceği konusunda ip uçları vereceğim.