Bilkent Üniversitesi’nde yıl 2007 Parasal Politikalar dersinden çıkıp öğlen yemeği için Bilkent’te bulunan Ankuva’ya gitmekteydim. Araba kullanırken de Parasal Genişlemenin ne olduğunu anlamaya çalışıyor, hocanın derste anlattığı hususları kafamda canlandırıyordum. Dersin özeti, Merkez Bankaları varlık alımları gerçekleştirerek piyasaya para pompalayarak faizlerin düşük olduğu bir ortamda insanları tüketime itiyordu. Ekonomik çarkları döndürmeye çalışıyor, en basit tabir ile talep yaratmayı amaçlıyordu.
Bu düşüncelere dalmışken kampüsün çıkışındaki ışıklara gelmiştim. Tam o sırada lüks bir arabanın bozulduğunu ve yanında değer olarak kat ve kat düşük bir arabanın ona yardım etmeye çalıştığını fark ettim. Olanları izleyerek yemek yiyeceğim alana geldim. Arkadaşlarla öğlen yemeği yedikten sonra, arabaların ikisinin de orada olmadığını ve lüks arabanın bir yolunu bulup düzeldiğini düşündüm. Sonra da merkez kampüste aynı arabayı gördüm. Hikâyemizde lüks araba Gelişmiş Ekonomiler; değeri düşük arabada Türkiye ekonomisidir. Araba bozulmuş olsa da lüks araba Gelişmiş Ülkeleri temsil etmektedir. Arada motoru aksasa da, sıkıntılar çıkarsa da değeri bellidir. İçindeki malzeme, yol tutuşu ve birçok artısıyla değeri düşük olan arabadan kat ve kat değerli olup, değeri düşük olan arabanın ona yardım etmesi onun değerini azaltacak bir nokta değildir. Unutmamız gereken nokta gelişen ekonomiler de arada sıkıntı yaşayabilirler ki 10 yılda bir gelişen ülkelerden biri bu tip krizleri yaşamaktadır. Önemli olan temeli sağlam olan ekonomilerin bu tip krizlerden çıkabildiğidir. Yapısal olarak zayıf olanların da kriz etkilerini uzun yıllar hissettiğidir.
Türkiye paranın Gelişmekte Olan Ülkelere kaydığı dönemde, bu sıcak parayı yol, hastane ve büyük devlet yatırımları olarak hane halkına sundu. Düşen tüketici kredileri sayesinde birçok insan araba başta olmak üzere bankalara ucuz borçlanarak varlık satın aldılar. Gelişmiş ülkelerde kendi ekonomilerinin kötü olduğu dönemde can simidi misali bu ülkelere paraları pompaladı. Bu ülkelerde büyük varlık alımları başta olmak üzere tahvil, bono ve hisse senedi piyasalarında aktif olarak rol almaya başladılar. BİST’te yabancı oranı inanılmaz boyutlara geldi. Doğrudan ve dolaylı yatırımlar Cumhuriyet rekoru kırdı. Basın ve medyada Türkiye’nin gelişmiş ülkelere göre çok iyi durumda olduğu, en kısa zamanda milli gelirimizin 1 trilyon dolar olacağı söylenmekteydi. Fakat atlanan bir konu vardı. Bu para geldiği gibi gitmesini de bilirdi ve en önemlisi gittiği zaman bırakacağı etki inanın geldiği zamanki etkiden kat ve kat daha fazla olacaktı.
Peki, şu an yaşanan ne? Piyasalardaki FED korkusu ve faiz arttırma gerçeği. Siyasi istikrarsızlık başta olmak üzere makroekonomik sorunlarımız neler? Ülke olarak neden bu kadar FED’in faiz artırımına odaklandık? Bu sıcak para farklı değerlendirilebilir miydi? Başta da belirttiğim üzere hane halkı tüketime yönelirken neden kredi kartı borçları da bir yandan Cumhuriyet rekoru kırmakta? Bir ülkenin ekonomik refahı sadece ve sadece yol, hastane ve bu tipte yatırımlar mıdır? Kişi başına milli gelirde durum nedir? Refahımız arttı mı? Ne oldu da bahar havası bir anda piyasalarda kusursuz fırtınaya bıraktı? Parasal politikalar tek başına yeterli midir? Bir ülkenin Gelişmiş Ülkeler sınıfına girebilmesi için neler yapması gerekmektedir? Konu ile ilgili yazı dizisi önümüzdeki günlerde devam edecektir.